Filizen © 2013 | All Rights Reserved
İSA MUSA MUHAMMED BUDA
Herkes kafayı kadının vücuduna takmış, bir taraf açıyor öbür taraf kapatıyor. Olan yine kadına oluyor. Ben yasanın insanlara ne giyip ne giymemesi gerektiğini söylemesi taraftatarı değilim. Ama, İslam da bir yasadır. Türk hükümetinden daha ciddi bir yasadır. Laik ideolojiler tartışmaya açıktır. Ama din öyle değildir. Uygulama sınırları Türkiye sınırlarını aşar ve dünayayı kaplar. Sorguladığınız an dinin doğasına aykırı düşersiniz. Sevgi ve barış dinleri size gelip sokak ortasında taş atar, yada asit atar, yada daha beterini yapar. Ve biliyoruz ki bunun örnekleri sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Bunu Avrupa, uzun, kanlı ve revanlı bir süreçten sonra dinle devleti ayırdı ve hatta dine sırtını bile doöndü. Ama son on yılda, gitti Lenin geldi tekrar İsa, Musa, Muhammed ve Buda.
Başbakan çıkıp “sen ne anlarsın o işten” dedi Baykal'a. Yani din tartışma dışı, din yüce, din dokunulmazdır dedi. Din geri gittiği yerden ve Ortadoğu, Amerika, Avrupa ve de Türkiye'ye anıyla şanıyla döndü. Bu defa sorgulanamaz bir şekilde?!
Değil. Din de diğer ideolojiler gibi eleştirilip geliştirilmelidir.
Ben de bir kadın-insanım. Baş örtülülerin laikliklerin önünde yasal olarak ezilmelerine karşıyım. Ama daha da karşı olduğum İslam ve onun sadece kadınlara dayattığı giyinme tarsi, (Kuran’ı bir kaç dilde okudum). İslam da diğer dinler gibi ve bu gün uygulama açısından diğer dinlerden daha sexist. O halde ve kadınların özgürlük arayışları kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılan cami de başlamalı diye düşünüyorum. Tartışma, neden sadece kadınlar takıyor bu örtüyü, erkeklerin hepsi sapık mı ana sorularına cevap arama üzerine olmalı.
Ben peygamberi erkek, imamı erkek bir dinin başörtüsünü takmam ve takmayı da savunmam. Takmayı özgürlük olarak görenlere saygı duyarım uzaktan, ama onlara katılamam. Dini özgürlük arama güç ve cesaretini gösteren "başörtülü" kadınlar ne zaman ki camide erkekle eşit, yan yana namaza dururlar, cuma, bayram ve cenaze namazı kılarlar, o zaman bu konuyu bir daha düşünebilirim. Ne zaman ki namus cinayet ve dayaga, evlilik içi tecavüze karşı mücadelenin önünde giderler, o zaman kadın beden ve yaşamına saygıları olduğuna inanırım.
Kadının konumunu İslam da ancak kadınlar yükseltebilir. Ama bunun erkeğin arkasında namaza durmak ve ikincil sınıf vatandaslığı gönülden kabul edip savunmakla olacağını hiç sanmıyorum. Fiziksel olarak arka duran, zihinsel olarak arkada durmayı zamanla öğrenip benimser ve de savunur zamanla.
Erkeklerin toplumda süregelen hegomonyalarının aslında kendilerine güç kadar güçlük ve yük te getirdiğini anlatmak kadınlara düşüyor artık. Aslında bu olguyu en iyi Yılmaz Güney'in mutsuz sonla biten filmleri işledi. Ama biz şimdiye kadar işin sadece sınıf tarafını gördük. Yol filminde Zina yapan Zine'yi kocasına öldürten bir dini-toplum baskısını "doğal" görüp fazla sorgulamadan geçtik. Oysa Zine’ye ölüm anında kayış darbeleriyle can vermeye calışan Seyit te Zine kadar ceza ekti. Din ona kalbini/bireyi değil, onurunu/toplumu seçmesini öğütledi çünki. Sonuçta erkekte, kadında kaybetti: biri ölerek, dieri hayatta kalarak.
Film yada hayat, değişen bu gün ne var.
Dini biz insanlar yarattık, ihtiyacımız üzre, ve yine biz insanlar değistireceğiz, ihtiyaçlarımız üzre. İnsansız İsa, Musa, Muhammed ve Buda var olmaz. Ama nedense Tanri cinsiyet degiştirdiğinden beri, Tanrıçadan, Tanrıya geçildiğinden beri, yaratılan bütün dinler, gücü erkeğe veriyor hep. İşte bu yüzdendir ki ben, bu günki ortamda, bir kadın-birey olarak dini özgürlgü değil, dinden özgürlüğü seçiyorum.
Güç sahibi olan erkekler ve kadınlıklarını meclis, cami, gazete, iş vb. yer, kapı önlerinde bırakanlar, kadın bedeni üzerinden, beyaz yada kara çarşaflarla meydan muharebeleri yapmaktan ve buna kadını da alet etmekten vazgeçmeli artık.
Vücudumuz sizin savaş alanınız değil!
Dr. Filiz Cicek, Taraf Gazetesi, Mart 13, 2008